Ki̇mse Kahraman Olmaya Kalkmasın (Çok Süper)
Buradasınız: Anasayfa / Seri̇ Öyküler
8 Aralık 2022, Perşembe
Kimse Kahraman Olmaya Kalkmasın (ÇOK SÜPER)
Kimse Kahraman Olmaya Kalkmasın (ÇOK SÜPER)

Çok Süper...

Clark Kent, Adana Planet Gazetesi’nde mesai bitmiş olmasına rağmen hala masa başındaydı, Clark aslında çalışmıyordu ve masanın altından nişanlısı Merve ile mesajlaşıyordu.

Merve odasında yalnızdı, içeriden babasının bağırmaları çağırmaları duyuluyordu. Merve’nin kendisinden büyük iki ablası evlenip gitmişti. Merve ise evlenme arifesindeydi. Fakat bu ablaları gibi görücü usulü değil flört usulü olacaktı. Bu da ailesi ile aralarında her gün yeni bir soruna neden olmaktaydı. Flört dediğimiz ise nişan yüzüğü çerçevesinde, aile gözetiminde devam eden bir süreçti. Fakat bugün gazetede Clark’ın yazdığı yazıda geçen “O kadar çok haram yediler ki; domuz bile gücendi” cümlesi Merve’nin babası Asım’ın alınmasına sebep olmuştu, zira Asım dönerciydi ve damat adayının köşe yazısındaki örnekleri İslami usullere uygun olmayınca Asım çizgisinden çıkmıştı. Asım, Merve’nin başıbozuk, maneviyatı düşük, lafının ucunu pot bağlayan biriyle evlenmesine asla izin vermeyeceğini bağıra çağıra bütün mahalleye ilan etmekteydi. Merve ise Clark’ı o yazıyı düzeltmesi için sms yağmuruna tutmaktaydı. Clark bütün süper güçlerine rağmen Merve’ye aynı hızda sms yazamamakta ve bir taraftan da bunun için tekzip yayınlamanın saçma olduğunu anlatmaya çalışmaktaydı, çünkü yazı basılmış ve dağıtılmıştı. Bu saatten sonra domuz yerine sığır yazmasının imkansız olduğunu sık sık belirtti. Clark’ın bu açıklamalarına Merve ikna olmadı fakat Clark, Merve’nin sms’lere bir son vermesi için yarın Asım’ın dükkanına gidip konuşmayı kabul etmişti.

Clark işten çıkınca Kıbrıs’a kadar uçup kafa dağıtmak istedi. Zaten Adana’nın sıcağında, neminde takım elbisenin altına Şaban donu gibi Süpermen kıyafeti giymek canından bezdirmişti. Adana’ya geldiğinden beri Süpermen kıyafetiyle de hiç işi olmamıştı. Çünkü Adana’da en fazla Adana adliyesi önünde kavga olmaktaydı, onun içinde kıyafet çıkarmasına bile gerek yoktu. Clark bazen aksiyonu özlediğini farketti ve “keşke bir uzaylı gelse de Adana Kebap bizim dese ben de bir ağzını kırsam” diye düşündü. Sonra kayınbabası Asım’ı düşündü, “Asım varken uzaylıya ne hacet” dedi içinden. Takım elbiseyle uçtuğu için anahtar, cüzdan falan uçmasın diye hepsini bir cebine koymuştu, bir eliyle o cebi tutup diğer elini ileri uzatıp yumruk yaparak tenha bir yerden Kıbrıs’a doğru havalandı.

Clark, Kıbrıs semalarında gezindi. Zaten çok naif bir insandı, daha bir gün Kıbrıs’a inip ne bir içki içmişliği ne de bir kumar oynamışlığı vardı, Sayısal’a bile gazetedeki arkadaşları zorlarsa bir kupon ortak girerdi. Clark bir tanıdık görüp yarenlik edebilmek için X-Ray görüşü ile şöyle bir taradı Kıbrıs’ı, bir an Hüseyin Hatemi’yi görür gibi oldu, yaklaştığında ise gördüğü kişinin Hüseyin Hatemi değil Besim Tibuk olduğunu fark etti ve ne kadar yaşlandığından dem vurarak yanına indi. Tibuk denize nazır oturmuş kabak çekirdeği çitlemekteydi, Clark selam verdi ve Besim Tibuk’u şahsen tanımamasına rağmen yanına oturdu, normalde tanıdıkları bile görmezden gelen Clark bu gece konuşmaya muhtaçtı, açtı. İkili sohbeti ilerletti ve Clark derdini anlattı. Besim ise nişanlılık döneminde kayınbabaya ters gitmemesi gerektiğini söyledi “kayınbaban sağcıysa sağcısın, Adanasporluysa Adanasporlusun” diye derin bir nasihat verdi. Ayrıca düğün yapmamasını da salık verdi. Clark önce anlamadı “nasıl” diye sordu. Tibuk tam kabak çekirdeği çitlediği için hemen geri cevap veremedi, kabuğu tükürdü ama kabuğun bir kanadı dudağında yapışık kaldı, kabak çekirdeğinin içini yerken “bak oğlum düğün yapma, ben de yapmadım düğüne harcayacağım parayı sermaye yaptım, bak şimdi ne kadar malım mülküm var, akıllı ol düğün yapma belediye nikahı yeter, zaten altın takacak olan nikahta da gelir takar, düğün yapma” dedi. Bu fikir Clark’ın aklına tam yatmasa da beyninin toprağına bir kaza tohumu gibi düştü. Clark muhabbet için teşekkür etti Tibuk’a ve ikili yarı samimi bir şekilde öpüştü. Clark çaktırmadan yürüyerek gidiyormuş gibi yaptı ve Tibuk’un dudağında sallanan kabak çekirdeği kabuğu düşsün diye üfleyerek hafif rüzgar yaptı, kabuk düştü ve Clark, Adana’ya doğru çaktırmadan havalandı. 

Clark ertesi gün Asım’ın dönercisine doğru yol aldı. Yolda ne diyeceğine dair pek bir fikri yoktu. Asım oğlu olmadığı için erkek kardeşlerinden olan üç erkek yeğenini kendisine kalfa tutmuştu. Yeğenler 17 ila 20 yaşlarındaydı. Clark dönerciye geldiğinde mecburen döner yedi. Yeğenler de amcaları ile her konuda aynı fikre sahipti ve bu yüzden ortam çok gergindi. Asım döner yiyen Clark’ın karşısına oturdu ve önce kendisini övdü, yetmişlerin ortasındaki siyasi karışıklığa tanık olduğunu, o dönemlerde ayakta kaldığını ve çok arkadaşını gömdüğünü söyledi. Clark olanlarla ilgisini anlamadan dönerini yemeye devam etti. Asım bir gazetecinin nasıl yazması gerektiği hakkında Clark’a bilgi verdi, her şeyi eleştirmenin gazetecilik olmadığını, ayrıca kendisi dönerci olduğu için benzetmelerinde “domuz” hayvanını kullanmaması gerektiğini, helal hayvanları kullanması gerektiğini belirtti. Clark dönerini çiğnerken dönerden ağzına sert bir şey geldi, Clark döneri bıraktı ve peçeteyle ağzındaki sert şeyi aldı, fazla yanmış et olduğunu gördü ve Asım’a eliyle döneri gösterip “döneri çok pişirmeyin, oldukça yüzünden yüzünden alın” diye tavsiyeden bulundu. Asım “oğlum ben 30 yıllık dönerciyim bana mı öğretiyorsun dönerciliği” diye çıkıştı. Clark hafif gülümseyerek “e ben de 15 yıllık gazeteciyim, deminden beridir sizden gazetecilik öğreniyorum ya” diye gayri ihtiyari bir kontrada bulundu. Asım bozuldu. Birden döner kesen yeğen, salata doğrayan yeğen ve masaları silen yeğen durdu, ortam gerildi. Clark süper koku duyularıyla gerginliği kokladı ve birden Besim Tibuk’un “nişanlılık sürecinde kayınbaba ile ilişkiler” başlıklı nasihatlerini hatırladı ve işi şakaya vurup “şaka dedim, ben dünyanın en iyi bifteklerini yedim ama şu senin dönerindeki tadı alamadım baba” dedi. Asım ve yeğenleri belli belirsiz yumuşadı, yeğenler işine döndü. Clark’ın yaptığı yalakalık ise Adana’daki nem oranını %10 artırdı, birkaç saniyelik sessizlikten sonra Clark “baba iznin olursa Merve’yi yarın sinemaya götüreyim diyorum” dedi. Asım birkaç saniye düşündü, bu sırada üç yeğeni de Asım’ın kulağına bir şeyler söyledi, Asım durumu değerlendirdi ve kapalı alan olduğu için izin vermedi, sadece çarşıda azıcık dolaşmalarına izin verdi. Asım, dolaşabilecekleri yerlerin listesini yazdı ve Clark’a verdi. Clark buna da razı oldu ve müsaade isteyip kalktı, bir an kayınbabanın gerginliğini almanın hafifliği ile giderken daldı ve uçacak gibi oldu, sonra çaktırmamak için düşüyormuş gibi yapıp durumu kurtardı. Clark giderken yeğenlerden en büyüğü Asım’ın yanına geldi ve bu Clark’ın kurnaz mı saf mı olduğunu belli olmadığını söyledi. Asım büyük yeğenine hak verdi ama yine de esnaf olduğu için onu azarlayarak yanından gönderdi.

Ertesi gün Clark ile Merve buluştu. Merve babası ile Clark’ın arası düne göre düzeldiği için çok mutluydu. Clark da işleri yoluna koyduğu için mutluydu. Bir pastaneye girdiler, Clark rulo pasta söyledi. Merve, rulo pasta yapabildiğini söyledi, ayrıca ne kadar zor tatlı varsa hepsini yapabileceğini de söyledi. Merve’nin işler yoluna girdiği için içi içine sığmıyordu. İstediği mutfak dizaynından bahsetti uzun uzun, yatak odasının ne renk olması gerektiğini üç defa vazgeçerek belirtti. Merve iyiden iyiye konuyu evliliğe getirmek istemekteydi. Clark bunu fark etti ve kendisinin de evlilik üzerine planlarını anlatmaya başladı ve düğün yapmalarının mantıksızlığından giriş yaptı. Merve’nin yüzünde gülümseme sabit kaldı ama elindeki çatalla boylamasına yardırıverdi rulo pastayı. Rulo pastanın içindeki muzu sezaryen ile çıkarttı ve ezmeye başladı. Clark, Merve’nin ne yaptığına anlam veremedi. Merve birden ağlamaklı oldu ve “gerçekten düğün yapmayacak mıyız” diye teyit etmek için tekrar sordu. Clark kendinden çok emin ifadelerle Merve’nin ellerini tutarak “evet aşkım” dedi. Düğünün çok gereksiz masraf olduğunu, altın takacak olanların nikah salonunda da takabileceğini, düğün yapılacak para ile yerel bir gazete kurup özgürce yazmak istediğinden bahsetti. Ayrıca Clark düğünde oynamayı da çok anlamsız bulduğunu omuzlarını silkeleyerek alaycı bir ifade ile belirtti. Merve, Clark’ın bu şevki ve heyecanı karşısında bir şey söyleyemedi, içine attı, karın ağrısı bahanesiyle kendisini eve bırakmasını rica etti. Clark, Merve’nin hiç alındığını düşünmeden hesabı ödeyip Merve’yi eve bırakmak üzere kalktı.

Merve akşam ezanı okunmadan eve girdi. Kimseye bir şey demeden odasına gitti. Kimse de ne olup bittiğini sorma ihtiyacı duymadı. Ta ki Asım’ın çay içme isteği kabarana dek kimse Merve’nin odasından çıkmadığını fark etmedi bile. Merve’nin annesi Merve’nin odasına girdiğinde Merve’yi bütün çeyizini parçalamış bir halde ağlarken gördü. Merve’nin annesi çığlık atar atmaz içeri Asım içeri girdi ve Merve ile annesini ağlarken buldu. İki kadın hıçkırıklar içerisinde ağlıyordu ama Asım bütün çabalarına rağmen neden ağladıklarını bir türlü öğrenemedi. Asım çıktı ve bir süre sonra elinde çaydanlıkla odaya girdi, çaydanlığı ağlayan ikilinin üzerine düşürdü ve onlarda yandıklarını zannedip ayağa fırladılar, oysa çaydanlık boştu. Bu korku ve panikle ağlamaları kesildi ve neden ağladıklarını Asım’a anlatacak yeterli zamanı buldular. Merve’nin annesi Merve çeyizini mahvettiği için ağlamaktaydı, yani olayın özüne pek vakıf değildi. Merve esas durumu anlattı, Clark’ın düğün yapmayalım şeklinde bir ahlaksız teklifte bulunduğunu söyledi. Clark’ın sadece nikah yapmalarını uygun gördüğünü Asım dellenmeden bir saniye önce cümlenin sonuna yetiştirdi. Asım da sinirden eşinin çeyizini parçalamak istedi fakat engel oldular, evdeki bütün çeyizler bir günde hiç olmadı. Asım biraz sakinleşince Merve’yi ve annesini aldı karşısına. Merve’nin annesi geri gelecek altınların geri gelmeyeceğinden dem vurdu, Asım’ın kafası başka yerdeydi, daha sabah Clark’ı hizaya getirdiğini zannederken başına bir de bu gelmişti. Asım sinirlendi bu sefer gerçekten dolu çaydanlığı devirdi ve “düğün yapmayalım ne demek, sanki kız değil dul avrat everiyoruz” diye yeri göğü inletti. Evde bir sessizlik oldu ve Asım yarın bu durumu çözeceğini yeri göğü inletmeden kararlı bir ses tonu ile söyledi. Merve buruk bir  sevinç yaşadı, gözlerini kapattı ve kapalı gözlerle babasına sarıldı, zaten Merve ne zaman buruk sevinse gözlerini kapatarak birilerine sarılmayı adet edinmişti.

Ertesi gün Clark olanlardan habersiz Adana Planet’te yeni yazı dizisi üzerinde çalışmaktaydı. Çaycı Clark’a çay getirirken kireç gibi bir yüz ifadesi ile Clark’ın kulağına eğildi ve “beyim seni birkaç delikanlı aşağıdan soruyor” dedi. Clark anlam veremedi ve pencereden aşağı baktı, aşağıda Asım’ın üç yeğeni beklemekteydi, en büyükleri elindeki sigarayı çok çekerek Clark’a gözdağı vermeye çalıştı ve diğer eliyle gel gel yaptı. Clark, Merve ile alakalı olduğunu anlar ve aşağı indi. Aşağı indiğinde en büyük yeğen Clark’ı oduncuya davet etti. Clark yazın ortasında Adana’nın sıcağında neden oduncuya gittiklerini anlamadı ama adet olduğunu, odun saydıracaklarını falan düşündü ve itiraz etmeden yeğenlerin pikabının arkasına atladı, pikabın çamurluk çıkıntısına oturdu ve gülümseyerek olacaklardan habersiz yolculuğuna başladı.

Merve babasının ne yaptığını öğrenmek adına bir bahane ile dönerciye gitti. Babasına Clark’ın düğün yapmak istememesini nasıl hallettiğini dolaylı yoldan soracak kelimeler aradı, bulamadı ama Asım durumu anladı ve kızının yüreğine su serpmek için hallettiğini söyledi. Merve yine buruk bir sevinç yaşadı ve yine gözlerini kapatıp babasına sarılmak için iki küçük adım attı fakat bu sefer kapattığı gözlerinin azizliğine uğradı ve yanlışlıkla dönere sarıldı, önce babasının babacan sıcaklığı zannetti fakat çok geçmeden sıcak ete sarıldığını anlayarak feryadı bastı. Asım, usta dönerci olduğu için hemen kızına açık ayran döktü, Merve neredeyse gerçek manada yüreğini yaktı fakat aynı dakikalarda bu mecazi manasını da bulmak üzereydi.

Clark ve Asım’ın yeğenleri, sahibinin belli olmadığı bir oduncudaydı, yeğenler kendilerine odun seçmekteydi. Büyük yeğen Clark’ın da odun seçtiğini görünce diğer yeğenlere birer odun attı. Yeğenler ellerinde odunlarla Clark’ın etrafında bir süre döndüler.  Clark hala büyük bir sopa geleceğinin farkında olmadan dönen yeğenlerden göz göze geldiklerine selam verdi. Büyük yeğen dönmeyi kesti ve Clark’ın yüzüne karşı durdu “sen bizim amcakızını kullanıp başından savmaya mı çalışıyon lan, düğün yapmıyorum ne demek lan” dedi. Clark kavga çıkacağını işte o zaman anladı, ne cevap verirse versin Asım’ın yeğenleri odunları Clark’ın sırtında kıracaktı. Clark büyük yeğenin sorusuna ne cevap vereceğini düşünürken bir taraftan da Merve ile evlense bile bu kavruk yeğenlerin kendilerine rahat vermeyeceğini düşündü. Büyük yeğen “konuşsana lan ibibik” diyerek elindeki odunu Clark’ın ensesine aşk etti ve odun çıra çıra ayrılırken Clark’a hiçbir şey olmadı, diğer yeğenlerde birer birer Clark’ın her yanını odunlarla darp ettiler, Clark ise hiç oralı değildi, darbelere karşı dik bir duruş sergilemekte ve bir taraftan da bu işleri başına hep Besim Tibuk’un açtığını düşünmekteydi. Clark “Tibuk’u hiç dinlemeseydim keşke aklıma soktuğu fikirler şimdi odun oldu” diye düşündü. Clark bunları düşünürken hala sopaların kafasına gözüne indiğini fark etti. Asım’ın yeğenleri Clark’a vurmaktan yoruldular, Clark onlara su verdi, Asım’ın yeğenleri Clark’a bir filo sopa atmalarına rağmen Clark’ta çizik olmadığını fark ettiler ve Clark’ın efsunlu olduğunu düşündüler. Clark’ın ise aklına bir fikir geldi, madem bu fikri Kıbrıs’ta Tibuk kafasına soktu, o zaman bu saçmalık başladığı yerde bitmeli diye düşündü. Clark cüzdanını ve anahtarlarını bir cebine koydu, etrafına baktı, Asım’ın yeğenleri Clark karşılık verecek zannedip yerden taş aldılar. Clark hazırlıklarını tamamladıktan sonra Asım’ın üç yeğenini de dalladığı gibi aldı ve uçtu.

Clark denize nazır bir yere kondu ve Asım’ın üç yeğenini daha kendilerine bile gelmeden Kıbrıs Rum Kesimi’ne bıraktı. En büyük yeğen kusarken, diğer iki yeğen de baygın haldeydi. Clark sinirlenmişti, elini izah işareti yapıp büyük yeğene “benim gibi adamı bile zıvanadan çıkartırsınız lan siz” dedi. Büyük yeğen korkudan ve kabinsiz uçuştan dolayı bembeyazdı. Clark sinirini alamadı ve Asım’ın büyük yeğenine parmak sallayarak “bir daha sizi görmeyim, en fazla buradan Türk tarafına geçebilirsiniz, değil Adana’ya Türkiye’ye girdiğinizi duyarsam sizi bu sefer bermuda şeytan üçgenine atarım sifonu da çekerim ona göre” dedi ve uçup gitti. Sonra yere havadan bir çakmak düştü, Clark geri gelip düşen çakmağını aldı ve tekrar uçar. Asım’ın büyük yeğeni uçan Clark’ı görünce onun aslında Süperman olduğunu anladı ama bu derin aydınlanmanın şu dakikadan sonra bunun hiç bir anlamı yoktu.    

Asım işten eve yeni gelmişti. Gözü telefondaydı, yeğenlerinden hiçbirine ulaşamamaktaydı. Asım bir an yeğenlerinin çok ileri gidebileceklerini düşünerek telaşa kapıldı, sadece biraz Clark’ın etini azıcık çürütmeleri kendisi için kafiydi. Clark ise tam o sırada sinirle Asım’ın kapısına dayandı, kapıya vurdu fakat sinirli olduğu için vurduğu kapı kırıldı, Clark kapı kırıldıktan sonra belki duymamışlardır diye zile de bastı. Asım gürültüye geldi, ne olduğunu anlayamadı ama Clark’ı kapıda sapasağlam görünce yeğenlerinin başına bir şey geldiğinden şüphelendi. Clark, Asım’ı iterek içeri girdi ve oturdu. Bütün aile şok içerisindeydi. Clark yanındaki sehpada bulunan bir sürahi suyu tepesine dikti, gözüyle aile fertlerine oturmalarını işaret etti. Oturdular. Clark olanı biteni anlattı, Merve babasına karşı doldu “halledeceğim dediğin bu muydu baba” dedi. Asım ise Merve’yi umursamadan Clark’a “oğlanlar nerede” diye sordu. Clark da Asım’ı iplemedi ve Merve ile birbirlerini sevdiklerini söyledi. Ayrıca Clark aslen uzaylı olduğunu itiraf etti, kanıt olarak da Kripton gezegenine ait uzay yolculuklarında kullandıkları pasoyu gösterdi, tam inanamazlarsa diye az bir şey de evcil kuş gibi odada uçtu. Aile bir kez daha şaşırdı. Clark, Merve’ye uzayda yaşamayı teklif etti, Kripton gezegeninde baya malı mülkü olduğundan bahsetti. Merve kararsız kaldı. Asım biraz korkmuştu direk yok diyemedi dili ile dişinin arasında Kripton’un büyükşehir olup olmadığını sordu. Clark, Kripton’un idari birimleri olmadığını söyledi. Merve’nin annesi ve Asım, Kripton hakkında bir dünya soru sordular; güvenlikli siteden ulaşıma, şehir suyundan telefonların çok yazıp yazmadığına kadar bir sürü soru sordular. Clark hepsine tek tek cevap verdi ama en can alıcı soruyu Merve sordu; oksijen var mı? Evet. Deminden beri ilk defa birinin beynine gerçekten oksijen gitmişti ve mantıklı bir soru geldi. Clark olmadığını söyledi. Merve “eee nasıl olacak, dünyadan hortum mu çekeceğiz” dedi. Merve’nin üst üste gelen mantıklı ve nükteli soruları karşısında Clark bir kez daha aşık oldu Merve’ye ve Merve okusa kesin büyük adam olurdu diye düşündü. Ortam biraz yumuşadı. Clark kırdığı kapıyı hemen yerine geri çaktı. Asım ile Clark bir anda baba-oğul gibi olmuştu. Merve akşam çayını koyana kadar Clark bir kanat gidip Asım’ın yeğenlerini Kıbrıs Rum Kesimi’nden alıp getirdi. Clark düğüne, şölene her şeye vardı ve hatta hemen olmasını istedi. Merve’nin yürüttüğü iki küçük mantık sayesinde bütün anlaşmazlıklar çözülmüştü. Herkes çok mutluydu.

Düğün günü geldi çattı. 200 kişilik salona 500 kişi gelmişti, bir o kadar da giremeyen vardı. Asım’ın uzaylıya kız verdiğini duyan herkes gelmişti. Asım’ın yeğenleri pisti üç koldan tutmuşlardı ve piste oynamaları için sırayla adam alıyorlardı. Clark ve Merve’nin oynaması için pistte yer açılması gerekince birden arbede çıktı ve silahlar konuştu. Clark’a üç kurşun isabet etti ve kurşunlar helak oldu. Müzik hızlanınca Clark’ın iki elini birleştirip, böbrek hizasında sallaya sallaya çilli bom oynaması davetliler tarafından sempati ile karşılandı. Clark ve Merve yaklaşık 900 kişi ile fotoğraf çekildikten sonra oteldeki odalarına çekilmek istediler. Otel odasının önüne geldiklerinde Clark’ın sırtına kimliği belirli üç kişi saldırdı, bunlar Asım’ın yeğenleriydi. Clark ciddi durduğu halde hala yumrukluyorlardı. Clark, Merve’ye içeri girmesini söyledi. Asım’ın büyük yeğeni gerdeğe girdiği için sırtını yumrukladıklarını, bunun adet olduğunu söyledi. Clark da gerdeğe girdiği için Asım’ın üç yeğenini koridorda bir güzel yumrukladı.

Clark ile Merve mutlu mesut yaşama parolasıyla yola çıkmışlardı. Aradan yıllar geçti ve hiçbir şey olmadı. Clark monoton sıkıcı hayatın içinde kayboldu. Adana Planet gazetesi battı, Clark da bir tabelacıda işe girdi. Her gün Merve ile kavga ettikleri yetmezmiş gibi bir de Asım’ın laf sokmaları ve evlerine döner göndermek gibi kinayeli hareketleri ile uğraşmaktaydı. Clark arada bir Süperman olduğu zamanları düşündü, New York’u dev robot canavarlardan temizlemişti, dünyaya yaklaşan dev göktaşlarından Arizona’nın köy yollarına mıcır yapmıştı. Abd’nin göz bebeğiyken, oranın Zeki Müren’i gibi bir şey iken şimdi asgari ücretli bir tabelacı olmuştu. Clark bütün bunları düşündü ama asıl Süperman’liğin şu an içinde bulunduğu durum olduğu kanısına vardı ve “olsun olsun var bunda da birhayır” diyerek gülümsedi. İşin özü Clark Kent, Süperman iken en azından uluslararası asayiş işlerinde iyiydi ama Clark iken dört dörtlük bir denyoydu.