GÖLGELERİN ADI YOK…
Kapadokya’nın kurak kayalıklarında küt sarı saçlı He-Man adında bir genç, ırgat çömelmesiyle bir kayanın ucuna tünemiş, ilerideki Japon turistlerin kahkahalarına ağzını büzerek bakıyordu. Kapadokya’ya gelen bütün Uzakdoğulu çekik gözlü turiste Japon deniyordu, bu gülüşen grup da aslında Japon’du, Çinli olsalar yine de herkes Japon diyecekti, yani bu grup gerçekten Japon olarak çok iyi iş başarmıştı, zaten Japonlar her işte bu şekilde başarılılardı. He-Man bu ilginç düşüncelerle ayağa kalkmak istedi ama kalkamadı, çünkü kalkacak bir şey yoktu. Kapadokya’ya kış çok yaman gelirdi, geldiği gibi de bütün turistler giderdi. He-Man’in canı buna ve bir çok şeye çok sıkılıyordu. En azından İskeletor varken gün aşırı kapışıyorlar, kasabaya eğlence çıkıyor ve zaman geçiyordu. İskeletor yüzünü ciltletip zayıflama uzmanı olmuştu, ünlülere hizmet vermeye başlamış, bir çok ünlü kadını aşağı yukarı kendisine benzetmişti. İskeletor’un kötülükler şatosu ise belediye tarafından mescit yapılmıştı ve kötülüklerin yerini huzura bırakmıştı. Kadim dostu Orko ise alt tarafı olmadığı için bir adamını bulmuş ve kendisine gazi maaşı bağlatmıştı, Antalya’da da bir butik otel açmış ekmeğine bakıyordu. Akıl hocası General ise önce Ergenekon’dan haksız yere içeri alınmış daha sonra serbest kalınca hayata küsmüştü.
Gülüşen Japon turistler servis geldiğinde gülüşmeyi bırakıp minibüse hareketlenirken He-Man de yerinden doğrulmaya başladı, turistlere el yaptı ama turistler servise binip oturur oturmaz yine gülüşmeye başladılar ve He-Man’in elini görmediler. He-Man sinirlendi ama siniri çabuk geçti ve daha çok üzüldü, çünkü bu giden son kafileydi. Kapadokya’nın keskin ayazı bölgede adeta sokağa çıkma yasağı ilan edecek, şehir dışında kimsesi olmayanları mağara gözü evlere mahkum edecekti.
He-Man turistleri yollayıp eve doğru yola çıktı. Eski cipine atlayıp hemen ısınmak için radyoyu açtı. Evet ısınmak için radyoyu açtı çünkü aracı eski olduğu için kaloriferi açınca şarkı çalıyordu, radyo ise sıcak üflüyordu. Muhit bomboştu ama He-Man arabasını, avm garajlarındaki bölmelerin büyüklüğünde iki ağacın arasına park etti. Kapısı ağaca denk geldiği için sadece 55 derecelik açıyla açılan kapıdan sürtünerek zor bir çıkış gerçekleştirdi. Bazı zamanlar ağaca daha yakın park ediyor ve kapıdan çıkamayınca bölgede ebelik yapan bir kadından yardım istiyordu. He-Man yalnızlıktan kendisine böyle sıkıntılar çıkarıyor ama bunları da seviyordu. Çünkü insanlarla iletişimini artırıyordu.
Evine girdiğinde hemen cipin anahtarını masaya atıp divana düşercesine kendisini bıraktı, bırakır bırakmaz da yerinden zıpladı çünkü He-Man kılıcı divan örtüsünün altında kalmıştı. He-Man kılıcı aldı ve bir an havaya kaldırmaya yeltendi, sonra “eaah” diyerek kılıcı diğer divana fırlattı. Ayaktayken gözü aynaya takıldı, sarı küt saçlarına baktı ve “acaba saçları siyaha mı boyatsam” diye düşündü. Sonra Bendeniz’e benzeyeceğini düşünerek vazgeçti. Aynadan yüzünü çekerken, yerde aynaya yansıyan beyaz bir şey gördü, yaklaştı ve aldı, bu bir zarftı. İçinden çıkan kağıdı düzeltti ve uzun süre mırıldanarak okudu ama kağıtta sadece “evi boşalt, imza bir ev sahibi” yazıyordu, He-Man’in uzun mırıldanmalarının çoğunun küfür olduğu anlaşıldı, He-Man bunu kendi ev sahibinin yazdığını da hemen anladı ve hesap sormak için hışımla evden çıktı. 3 dakika sonra ev sahibinin evine vardı. He-Man kapıyı çalmak yerine yumrukla kırmayı planladı, fakat kapı aralanmıştı ve arasına kapanmasın diye terlik konmuştu. He-Man bunu görünce vazgeçti. Dudaklarını kapı aralığına yanaştırıp ev sahibi Salih’e seslenecekken Salih’in bekar baldızı Müjde ile yüz yüze geldiler, neredeyse öpüşeceklerken He-Man birden ters takla açarak 4-5 metre geriye attı kendisini. Ortamdaki şehvet dağılınca He-Man ciddi bir ifade ile Salih’i sordu. Müjde, Salih’in ava gittiğini söyleyince He-Man adresi sordu. Müjde şaşırdı ve Atmaca Köyü’ne gelmeden ağaçlık derenin etrafı olduğunu söyledi. He-Man, Müjde’nin yüzüne çok bakmadan adresi akıllı telefonunun haritasına yazarak arabasına doğru yürümeye başladı, arabaya biner binmez telefonu bıraktı, zaten bu hareketi Müjde’nin yüzüne bakmamak için yapmıştı, orayı zaten biliyordu.
He-Man ağaçlık bölgeye geldiğinde Salih ve kendisinden daha genç amcaoğlu Serhat’ı bir traktörün üzerinde tavşan yolarken buldu. Kolay gelsin deyip hal hatır sorduktan sonra zarftan çıkan kağıdı Salih’e verdi, Salih kağıda baktı ve inkar etmeden yapacak bir şey yok gibisinden bir hareket yaparak He-Man’in tepkisini çekti. He-Man hışımla kağıdı alarak “Salih abi, sana avro üzerinden 6 aylık peşin kira veriyorum sen ise beni ilkokul kompozisyonu yazarak evden çıkarmaya çalışıyorsun” dedi. Salih, Serhat’ı göstererek “amcaoğlu askerden geldi, evlenecek o oturacak” dedi. Serhat kendisinden bahsedilince biraz öne çıktı, kendini gösterdi. He-Man kağıdı yere attı “olmaz öyle şey kontratım var” diyerek meydan okudu. Serhat diklenerek “nesin lan sen, gerçekten gerçek misin oğlum” diye çıkıştı. Salih, Serhat’ı tuttu ve He-Man’e dönerek “He-Man biz de seni kainatın efendisi bilirdik, hiç efendi değilsin, bırak kainatı Ürgüp’te bile senden daha efendi insanlar var” diye istatistiksel olarak He-Man’i yargıladı. He-Man “bırak canını yiyeyim ayağını şimdi, gücün yetiyorsa çıkart lan hadi” dedi ve dönüp gitti.
He-Man eve geldiğinde bir an çıkıp gitsem mi acaba diye düşündü. Tam o sırada Orko’nun aradığını gördü, gitmeyi düşündüğü an Orko’nun araması He-Man’in bu isteğini daha da güçlendirdi. Telefonu açtığında aramanın ödemeli olduğunu duydu ve kabul etti. Orko yine çok içten konuşmadı, He-Man’e Antalya’dan mandalina göndermişti bir kasa, Orko bunu her sene yaparak He-Man’in bayramlarını, yılbaşını ve kandillerini toptan kutlar ve bir daha da aramak zorunda kalmazdı. Orko, He-Man’e doğru dürüst konuşma fırsatı bile vermeden şarjını bahane ederek kapattı. He-Man bozuldu, koca kainatta kimsesi olmadığını düşündü. Bir an duygusallaştı, dışı polarımsı eski tekli koltuğuna çöktü, çok duygusallaşınca içmeye karar verdi, sonra Orko’nun gönderdiği mandalinaları düşündü ve yarın onları sıkar içerim diye düşündü. Aslında He-Man, bu tip gitgelleri hep yaşadığı için burada kısılıp kalmıştı. Bir kasa bedava c vitamini bütün manevi huzurunu 5 dakikada toparlamıştı.
He-Man ertesi gün kahvaltı için sucuk soyarken birden elinden sucuğu bıraktı ve kahvaltı etmeden gidip bir kasa mandalinasını almak istedi. Sucuk, içini yakacaktı, mis gibi mandalina suyunun yanında çok iyi gideceğini düşündü. Soluğu kargoda aldı. Kargoda sıra vardı, He-Man ise en arkadaydı. Devlet kargosu olduğu için sadece bir memur vardı, diğer memur raporluydu, form doldurmadan havale yapmak isteyenler yüzünden sıra ilerlememekteydi. Derken He-Man arkasına birinin durduğunu fark etti. Arkasından belli belirsiz kedi esnemesi gibi “merhaba” sesi duyuldu. He-Man pisst dedi, kediyi kovalamak için fakat arkasını döndüğünde ev sahibi Salih’in baldızı Müjde’yi gördü. Müjde, He-Man’e gülümsedi. He-Man de gülümsedi. He-Man, Müjde’ye sırasını vermek istedi. Müjde yanlış anlaşılır diye He-Man’in önüne geçmedi ama yine de yanlış anlaşıldı. Sırada daha önde olan köyün yaşlıları ve köyün önde gelenleri hemen olayı yanlış anlayıp başka yerlerde bu yanlış haliyle olayı anlatmak için durumu kafalarına kazıdırlar. Daha oracıkta fısır fısır kendi aralarında ikilinin arasında bir şeyler olduğuna dair yorumlar yaptılar. He-Man dünkü karşılaşmaları hakkında bazı yorumlar yaptı, Salih ile aralarındaki durumu biraz yumuşatarak Müjde’ye anlattı. Aynı olayı Salih evde küfür kıyamet anlattığı için Müjde, He-Man’in çok kibar olduğunu düşündü. Müjde, He-Man’in saçına baktı, sarışın olduğu için He-Man’e çerkes olup olmadığını sordu. He-Man “yok ya Eternia göçmeniyiz, muhaciriz ama herkes beni İtalyana benzetir” dedi. Muhabbet ilerledi ama sıra hiç ilerlemedi, fakat sürpriz bir şekilde ikinci memur vezneye dahil olunca sıra eridi gitti. İşleri bittiği halde bazı köylüler He-Man ile Müjde arasındaki olayı takip etmek için kendilerine iş uydurdular. He-Man’e sıra geldiğinde bir kasa mandalinasını aldı, fakat kargonun da ödemeli olduğunu görünce Orko’ya diliyle dişinin arasında rahmet okudu. Sonunda Orko bunu da yapmıştı. He-Man hemen iki tane mandalina çıkardı ve iki mandalinayı tek avcuna alıp Müjde’ye verdi. Müjde iki tane yan yana mandalinayı görünce almadı, yanlış anlaşılacağını düşündü. He-Man ısrar etti ve mandalinaları Müjde’ye verdi, üstüne bir de ciple eve bırakmayı teklif etti. Müjde çok gerildi, He-Man oracıkta arkadaşlık teklif edecek diye çok korktu ve soğuk bir ifade ile reddedip vezneye işlemlerini halletmeye döndü.
He-Man akşam üzeri evinde mandalinalarını yerken bir taraftan da internetten Kemal Sunal filmi indirmeye çalışmaktaydı, birden çok sert bir şekilde kapı çalındı. He-Man panik oldu, internetten yasadışı film indirdiği için IP adresinden bulunduğunu düşündü ve hemen Youtube’den Nihat Hatipoğlu’nu açarak iyi bir izlenim vermeye çalıştı. Sonra kapıya yaklaştı, kapıdakilerin polis olduğuna çok emindi, polise ikram etmek için eline mandalina aldı ve kapıyı açtı. Karşısında ev sahibi Salih ve amcasının oğlu Serhat’ı görünce ciddi bir şekilde rahatladı. Serhat’ın elinde ekmek bıçağı vardı. He-Man, Serhat’ın elindeki tahta saplı büyük ekmek bıçağını gösterdi ve “ekmek mi lazımdı” diyerek yöresel olarak alay geçti. Salih, Serhat’a nazaran daha sakindi, sık sık öne doğru adım atmaya çalışan Serhat’ı tuttu. Salih “He-Man bak yaptığın olmuyor, evimizden çıkmadığın gibi namusumuza da sinyal atıyon” dedi. He-Man gülümsedi ve mandalina soymaya başladı, ne istediklerini sordu. Serhat öne atıldı ve “bugün Salih abimin baldızı Müjde’ye sırada önüme geç demişsin” dedi. He-Man “bayana yer verdik kibarlık olsun diye, manyak mısın lan sen” diye Serhat’ın üzerine yürüdü. Salih araya girdi ve ikiliyi ayırdı, sonra He-Man’e döndü “iki tane mandalinayı yan yana tutup alır mısın demişsin, hiç mi utanma yok sen de” diye bağırdı. He-Man gülerek “lan arkadaş sizin bu asılma dediğiniz şeyler normal günlük şeyler, namusunuz da ne kadar beyazmış hemen kirlendi” deyince ortalık alev aldı ve Serhat, He-Man’e bıçağı savurdu, He-Man hemen çekildi ve Serhat’ın gözüne mandalina kabuğu sıktı, sonra bileğini burkup bıçağı aldı. Serhat sanki bıçaklanmış gibi bileğini tuttu ve bağırdı. Salih, Serhat’a baktı telaşla bir şey olmadığını görünce He-Man’e parmağını sallayarak tehditler savurdu ve onu bu evden çıkarmaya kutsal yeminler içerek gitti. He-Man’in eli ayağı titremekteydi, derin derin nefes almaktan göğsü inip kalkmaktaydı, elinde ekmek bıçağı olduğunu fark etti. Yerde ise elinden düşürdüğü mandalinanın arbede sırasında ezildiğini gördü. Bir taraftan da internette hala açık olan Nihat Hatipoğlu’nun öğütlerinin devam ettiğini fark etti, He-Man bilgisayarın başına oturdu, Hatipoğlu’nu kapattı ve Facebook’tan Müjde’ye arkadaşlık isteği gönderdi.
Ertesi sabah He-Man uyanır uyanmaz bilgisayarını açtı ve Müjde’nin hesabının tümden kapatıldığını gördü. Serhat ya da Salih’in arkadaşlık isteğinden haberdar olduğunun farkına vardı. He-Man yıllarca İskeletor ve şürekası ile yaptığı sıcak çatışmalardan sonra Nevşehir’in ayazında Salih ile yaptığı soğuk savaştan nedense çok keyif almaktaydı. He-Man kahveye doğru yörenin nabzını tutmak üzere yola çıktı, yolda biriyle karşılaştığında rahatça konuşmak için cipini almadı. He-Man biraz ileride eline kağıt parayı sıkı sıkı tutarak gelen Müjde’yi gördü. Müjde, He-Man’i görünce biraz irkildi, takip edildiğini düşündü, oysa turizm sezonu kapandığı için hepi topu 50-60 kişi kalmıştı köyde. Yani karşılaşmalarından daha doğal bir şey yoktu. Müjde hızlı adımlarla sağından selam atıp solundan geçmek istedi fakat He-Man’in pozisyon bilgisi yüksekti, o yüzden hemen kademeye girdi ve Müjde’yi durdurdu. Müjde tedirgin bir şekilde etrafa baktı, çekinmekteydi, belli ki sözlüsü Serhat ve eniştesi Salih kendisini He-Man’e karşı sert bir dille uyarmıştı. He-Man dün Serhat’ın hanesini taciz edip kendisine bıçak çektiğini anlattı. Kendisine asılmadığını ve sadece centilmen bir oğlana yakışır şekilde hareket ettiğinin altını çizdi. Müjde ummadığı bu sözler üzerine döküldü ve nişanlısı Serhat ile pek anlaşamadığını söyledi, ayrıca Serhat’ın Salih eniştesinin amcasının oğlu olduğu için olası bir evlilikte çocuklarının sakat olabileceğinden dolayı endişelerini dile getirdi. He-Man gülümsedi ve aralarında kan bağı olmayan akrabalık olduğu için çocuklarının sakat olmayacağını söyledi ama Serhat’taki geri zekalılığın biraz kalıtımsal olabileceğini de belirtmeden duramadı. Müjde ise konuyu sıcak tutmak adına Serhat’ın hep ekmek bıçağı taşıdığını hatta aracının koltuğunun yanında bile normal insanlar gibi levye taşımayıp ekmek bıçağı taşıdığını söyledi. He-Man ise “ekmeği yok kesmeye, bıçakla koşar nesneye” dedi. Müjde, He-Man’in Serhat hakkındaki nefret söylemlerinden cesaret aldı ve kendisini kaçırmasını istedi. He-Man daha demin kendisini görünce teğet geçip gitmek isteyen bu kızın, bu cüretkar teklifini biraz fazla buldu. He-Man buradan tek başına bile kaçamadığına dikkat çekti ve işin çizgisini korumak adına Müjde’ye veda edip kahveye doğru yol aldı. Müjde arkasından bakakaldı ve o da bakkala doğru yollandı.
He-Man kahveye geldiğinde millete selam verir vermez sobanın üzerindeki kestanelere daldı, yine bedava besin bulduğu için çok mutluydu, en az 5-6 tane gömdükten sonra kahveciye “kimindi bunlar” diye sordu, tam o sırada kapıdan giren Serhat “benim” dedi. Serhat ağız dolusu haram etti ve elindeki telefondan He-Man’e bir satılık ev ilanı gösterdi. He-Man önce anlamadı ama biraz dikkatli bakınca evin kendi oturduğu ev olduğunu anladı. Ev sahibi Salih, He-Man’in evini satılığa çıkartmıştı. He-Man önce bu beklenmedik gelişme karşısında şaşırdı ama yine de kestane yemeye devam etti. Serhat ise gevrek gevrek gülümseyerek Salih abisinin üstün zekasını övdü. He-Man ise şaşkınlığı üzerinden attı ve çok sağlam kontratı olduğunu, evi yıksalar dahi arazisine çadır kuracağını yine de çıkmayacağını söyledi. Serhat ise “evi avukata satarsak görürsün mülkün temelini, gölgelerin gücüylen yaptığın zorbalıklar hukuk karşısında sinek vızıldaması kalır” dedi. He-Man bu söz karşısında hiçbir şey demedi ve sobadan bir avuç kestane alıp çıktı gitti.
He-Man akşam eve geldiğinde ise bir sürprizle karşılaştı. Müjde eve gelmiş oturmuştu. He-Man şaşırdı, sonra içeri nasıl girdiğini sordu, Müjde bu evin anahtarının Salih eniştesinde yedeği olduğunu ve ondan aşırdığını söyledi. He-Man ne yapacağını bilemedi, kız resmen kendisine kaçmıştı. He-Man kendisinde de suç buldu. Sonuçta bulunduğu iklimin şartlarında bu kıza karşı sergilediği tavırlar tamamen evlenmelik hareketlerdi. Bu hareketleri peri bacalarına yapsa onların bile cana gelip kendisine kaçacağını düşündü. He-Man, Salih ile arasındaki gerginliğin tırmanmasından memnun olsa da Müjde’nin mürüvvetperver hareketleri canını sıkmaktaydı. Müjde, He-Man’i beklerken bulaşıkları yıkamıştı, He-Man’e ne yemek istediğini sordu. He-Man mimikleri ile fark etmez yaptı. Tam o sırada kapı çaldı, He-Man açtı gelen jandarmaydı. He-Man panik oldu ve “ben Kemal Sunal filmi indirmedim, indirenleri kınayacaktım” diyerek olayı bir anda dowland edemedi. Derken jandarmaların ardından Serhat ve Salih belirdi. Serhat yine atak ve sinirliydi, elini iki jandarmanın arasından He-Man’e uzatıp tokat ile cırmık atma arasındaki girişimlerinde bulundu ama sonuçsuz kaldı. Jandarma komutanı Müjde’yi sordu, He-Man içeri bağırdı ve Müjde geldi. Serhat, Müjde’ye ırzına dair sorular sordu. Müjde cevap vermedi, He-Man araya girip Serhat’a ırzı hakkında sorular sordu ve yine ortam gerildi. Jandarma komutanı araya girip sazı eline aldı ve Müjde’den kimliğini istedi. Müjde hemen kimliğini verdi. Komutan kimlikte Müjde’nin 20 yaşında olduğunu gördü. Salih araya girdi ve 3 sene küçük yazıldığını, kızın aslında yaşının tutmadığını söyledi. Salih’in kötü matematiği sayesinde Müjde’nin aslında 23 yaşında olduğu ortaya çıktı. Jandarma komutanı Müjde’ye burada kalıp kalmak istemediğini sordu, Müjde kalacağım dedi. Komutan kızın kalabileceğini söyledi ve tarafları uyardı. He-Man’e de olayın büyümemesi için hemen nikah kıymasını salık verdi. Salih ve Serhat beddualar küfürler savururken jandarma erleri tarafından uzaklaştırıldılar. He-Man; Salih ve Serhat’ı mat etmenin gururunu yaşarken Müjde ile evliliğe terli terli yelken açmıştı, sonunda hasta olacağının farkındaydı ama Salih ve Serhat ile girdiği çatışmanın sonunu da merak etmekteydi.
He-Man ve Müjde ayrı ayrı uyumuşlardı, Müjde kilerde He-Man ise küçük antrede uyumuştu. İkisi de tedirginlikten saçma sapan yerlerde uyudukları için uykularını alamamışlardı. Sabah uyandıklarında Müjde çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. He-Man kahvaltı bedava olmadığı için çabuk doymak adına protein ağırlıklı beslendi, bunu bir diğer boğaz olan Müjde’ye de önerdi. Müjde kafasıyla tamam yaptıktan sonra kimliğini çıkarıp He-Man’e uzattı. He-Man ise kahvaltının parasını almayacağını ve bunun için kimliğini bırakmasına gerek olmadığını nazik cümlelerle Müjde’ye anlattı. Müjde kimliğin nikah işlemleri için olduğunu söyleyince protein ağırlıklı lokmalar He-Man’in boğazına dizildi. He-Man biraz birbirlerini tanımaları gerektiğini söylese de Müjde yeni pvc’lenmiş nüfus cüzdanını He-Man’in ağzından çekmedi. He-Man mecburen kimliği aldı. Kahvaltıyı kısa kesti ve düşünceli bir şekilde çıktı.
He-Man cipine binmek için evinin önündeki araziye çıktığında cipinin tekerleklerinin indirilmiş olduğunu gördü. Siboplardan mı diye bakındı ama resmen bıçaklanmıştı lastikler. He-Man çok sinirlendi ve bir hışımla eve girip He-Man kılıcını alıp çıktı.
Bu sırada Serhat kahvede domino oynuyordu. Dün yaşanılan olaylara nazaran gereğinden fazla keyifliydi. Kahvede her şey şen şakrak iken birden bir gürültü koptu ve kahvenin duvar büyüklüğündeki camlarından içeri uçarak He-Man’in cipi girdi. İlk 5 saniye kimse ne olduğunu anlamadı. Çayların içi küçük cam kırıklarıyla doldu, bazı müdavimler yaşadıkları şoktan dolayı cam kırıklarıyla dolu çaylarını karıştırıp onları eritmeye çalıştılar. Sonra birden cip bir güç tarafından geri çekildi ve dışarı çıkarıldı. Cipin ardındaki güç olan He-Man, kılıcı ile belirdi ve yüz üstü yatan Serhat’ı naylon iplikle bağlanmış kutu gibi belinden kaldırıp dışarı çıkardı, neredeyse bütün köy olay yerine intikal etmişti. He-Man, Serhat’ı ortaya fırlattı, üzerine de Müjde’nin nüfus cüzdanını fırlattı, nüfus cüzdanı yeni pvc kaplı olduğu için ninja yıldızı etkisi yaptı ve Serhat’ın omzuna girdi. He-Man “kız beni seçti diye çekemedin, geldin lastiklerimi kestin kıskanç” dedi. Serhat ise “bırak lan bu Çiçek Abbas ağızlarını, kızı benden zorlan aldın, koskoca He-Man’sin senin inadına gücüne yetişemedik, tam pes ettim geldin gene salça oldun bana barbar oğlu barbar, lastiklerini de ben kesmedim” diyerek omzundaki nüfus cüzdanını çekip çıkardı. Serhat acılar içinde titremekteydi. He-Man kılıcını Serhat’a doğrulttuğunda kılıç marş aldı ve titreyen Serhat’a akım göndererek onun Atılgan olmasına neden oldu. Serhat kükredi ama gölgeler yanlış bir durum olduğu için tesirini geri çekti ve 5 saniye sonra Serhat eski haline döndü. He-Man köylüye Serhat’ı gösterdi ve “inanıyor musunuz bu deyyusa, cipin lastiklerini bu kesmedi mi şimdi” diyerek Serhat’ı iyi bir dövmek için bir nevi kamuoyundan izin istedi. Köylü sesini çıkartmadı. Serhat ise “evi sattık He-Man, yeni ev sahibinden çekeceğin var, dinsizin hakkından imansız gelir” dedi kısık sesle. He-Man küçümseyerek “kim lan yeni ev sahibim, kral olsa altından tahtını çekerim” dedi. Tam o sırada arkalardan Salih ve belli belirsiz bir silüet belirdi. Silüet “benim yeni ev sahibin, ben!” diye sesini yükseltti. He-Man’in gözleri orayı tam seçemedi, Michael Jackson’un ölmeden önceki son hallerine benzeyen bir tip öne çıktı ve He-Man’e doğru yavaş adımlarla yürüdü. He-Man kendisine yaklaşan yeni ev sahibine baktı ve “ne oldu ya sana, çakmak gezdirirken küçük tüp mü patladı yüzüne” şeklinde hafif rencide edici bir soru sordu. Yeni ev sahibi ise “biz beraber büyüdük, nasıl tanımazsın beni” dedi. Yeni ev sahibi dişlerini birbirlerine vurarak güldü ve İskeletor olduğunu söyledi. Yüzünü ciltlettirdiği için He-Man onu tanıyamadı ama hemen gardını aldı. Köylüler geri çekildi. Salih kafasını sallayarak güldü. İskeletor, He-Man’e “tanıyamazsın tabi, yüzümü ciltlettirdim, Avrupa’nın 1 numaralı estetik doktorları yaptı, kalçamdan deri alıp yüz yaptılar” şeklinde övündü. He-Man ise “hee ondan yüzün kıçına benzemiş” dedi. Ortam iyice gerildi. Köylüler de gerildi. Durumdan bir tek Salih ve Serhat memnundu. Köyün ileri gelenleri ise Salih’e “Salih ağa akıl işi mi bu, şimdi bunlar sabah akşam dövüşe duracaklar köye töbe billah turist gelmeyecek, gene değirmene talim edecez” şeklinde serzenişte bulundu. Salih ise “it iti kırmazsa, it sürüyü kırar, bırakın yesinler birbirlerini” diyerek hain planının tamamlanmasını beklemeye koyuldu. He-Man kılıcını çekti, İskeletor ise koç başlı kötülük asasını çekti. Müjde koşa koşa geldi ve He-Man diye bağırdı. He-Man dönüp bakmadı, İskeletor ile birlikte birbirlerini süzerek bir süre döndüler. İskeletor “herkes gitti sen burada tıkılıp kaldın, hiç kendini geliştiremedin demi köylü” dedi. He-Man ise “kütüphanede unutulmuş tek cilt Meydan Larus gibi yüzümü ciltleteceğime, köyde gübre koklarım …” şeklinde cevap verecekken cümlesini bitirmeden İskeletor asası ile hamle yaptı He-Man’e, He-Man hemen karşıladı, ikili kavga süresince üç beş kez asayı ve kılıcı tokuşturdular. Köyde kalan birkaç genç cep telefonları ile olayı çekmeye başladı. He-Man ve İskeletor’un silahları birbirini çapraz kilitledi. He-Man ve İskeletor bu kilitlenmeden dolayı yakın mesafeden göz göze geldiler. Birden beklenmedik bir gelişme yaşandı ve ikisi de aynı anda silahlarını bırakıp gözyaşları içerisinde sarıldılar. İskeletor “kusura bakma büyük hasmımsın ama özlemişim, sonuçta burası benim de memleketim, gurbette içim kurudu, evini satın almak yerine evine tatlı tuzlu karışık kuru yaptırıp gelmem icap ederdi ama bu Salih denen kurnazın fit fitine geldim” diyerek içindeki feryadı döktü. He-Man de göz pınarlarına dur diyemedi ve “zaten bizi hep kızıştırıp kapıştıran bu köylü değil mi, gül gibi yaşamak varken sen kötü oldun ben iyi, biz birbirimizi yedik köylü dalgasına baktı” diyerek İskeletor’a destek çıktı. İkilinin karşılıklı çözülmesini köy ahalisi şaşkınlıkla izledi. Sonuçta ikisi de birbirini yemekten yoruldukları için suçu köylüye atarak ortada bir zeytin dalı filizlendirdiler. Çünkü yaşları ilerlemişti artık. He-Man, İskeletor’a kılıç sallayacağına sigorta primlerini yatırsa şimdiye emekli maaşına geçeceğini düşündü. İskeletor ise kötülük yapmaktan çoluk çocuğa karışamadığına üzüldü “kafatasın kuru dediler, kız vermediler, beni zorla kötü ettiler, oysa ben kötülük yaptığım yerde her ay Lösev’e bağışta bulunurdum ama kimse bilmez tabi, oturduğum iki göz eve bile kötülükler şatosu dediler” diye bir tirat attı köylüye. Köyün ileri gelenleri biraz daha orada kalırlarsa köy ahalisinin bu ikisinden olağanüstü bir dayak yiyeceğini düşünerek ve kulaklarına fısıldaya fısıldaya, ite ite ahaliyi dağıttılar. He-Man ve İskeletor bir kez daha sarıldılar. Meydanda sadece Salih, Serhat ve Müjde kalmıştı. Serhat, Müjde’ye eliyle gel yaptı. Müjde başını öne eğip giderken onu eliyle He-Man durdurdu ve Müjde’nin elini tutup Serhat ve Salih’e baktı. Serhat yine sinirle ekmek bıçağını çekti, İskeletor da asasını çekti, Salih bunu görünce hiç zorlamadı ve Serhat’ı alıp gitti. He-Man, İskeletor ve Müjde; He-Man’in evine doğru yol aldılar.
He-Man yolda dostlarının akıbetini İskeletor’a anlattı. İskeletor ise kendi dostlarından bahsetti, Demir Çene’nin demir eksikliğine bağlı bir bağışıklık hastalığından dolayı vefat ettiğini söyledi. He-Man hemen, üç Kulhü bir Elham okudu ve akabinde Hayvan Adam’ı sordu. İskeletor, Hayvan Adam’ın da 2009’un Kurban Bayramı’nda E-5’te koşu yaparken bilinçsiz vatandaşlar ve zabıta ekipleri tarafından öldürüldüğünü söyledi. He-Man demin okuduğu üç Kulhü 1 Elham’ı bitirmemiş gibi yaptı ve ona da üfledi.
İki eski düşman yaşları kemale erince kavgadan yorulduklarını fark ederek uzun süre sessizce ve düşünceli biçimde eve doğru yürüdüler.