Atakoğlu Galakti̇ka
Buradasınız: Anasayfa / Seri̇ Öyküler
5 Aralık 2022, Pazartesi
ATAKOĞLU GALAKTİKA
ATAKOĞLU GALAKTİKA

Atakoğlu Galaktika –

 

Geçenlerde bir taksiye orta mesafe yol için bindim. Taksici ile yolcunun ilişkisinin samimiyetini gidilecek mesafe belirler. Taksici ile yolcuyu kısa mesafe düşman, uzun mesafe ise candost yapar. Orta mesafe ise bu ilişkinin en büyük çıkmazıdır, en kötüsüdür. Orta mesafe, taksici ile yolcuyu dershaneden arkadaş yapar. Yani aranızda sevgi, saygı, nefret ya da kıskançlık gibi insanı insan yapan hiçbir hissiyat yoktur ama yine de konuşmak zorundasınızdır.

 

Taksici içeriği oldukça farklı olan haber manşetlerinden derlediği orta mesafe muhabbetini yaparken Kozyatağı civarında trafiğe takıldık ve orta mesafemiz biraz uzun mesafeye doğru göz kırptı. Taksici bir bahane ile cebindeki tüm paraları gösterdi, hep ellilik yüzlük vardı. Bunu bana gösterip olası bir küsuratta bahşişi garantilerim bakışı attı. Tabi bu bakışı atarken cebimde dinlenme tesisi tuvaleti soygunu yapmış gibi bozuk para olduğunun farkında değildi. Tümlenmiş paralarının arasında loto kağıtlarını gösterdi. “Hiç çıkmıyor be abi” dedi. “Bana da çıkmıyor” dedim. Sonra fark ettim ki harbiden bana da hiç çıkmıyor… Ne loto, ne avm’lerin ortasındaki o donanımsız lüks araba ne de cipsten bedava dondurma. Hatta patika yollarda ‘dikkat geyik çıkabilir’ yazısını defalarca görmeme rağmen o bile hiç çıkmadı. Hayatımda hiç geyik görmedim. Sonra bunun üzerine biraz düşündüm, neden bana hiç çıkmıyor? Sonra hiç loto oynamadığımı ve çekilişlere de hiç katılmadığımı fark ettim. Bana hiçbir şey çıkmamasını buna bağladım ama bunu uluorta söylemekten kaçındım. Çünkü bu neden – sonuç ilişkisi beni oldukça saf biri gibi gösterebilir, taksici böylesine bir safı yayan bile gezdirebilirdi.

 

Taksici neden kendisine çıkmadığını bilimsel metotlara, matematiksel verilere ve en sonunda da Ortadoğu’daki kargaşaya bağlayarak uzun uzun anlatıyordu. Konuşmasını dikkatle dinliyor gibi yaparken aslında başka şeyler düşünüyordum. Derken taksici konuşmasının ortasında birden “Ataşehir’e kırıyım mı?” diye bağırdı. Ben de “Kır ulan!” diye bağırdım. Art arda birden bağırıp saniyesinde sakinleşince sanki taksici ile Ataşehir’de başka birilerini dövmeye gidiyor gibi olduk.  

 

Ataşehir’e dönüşümüz tekrar bizi orta mesafe ilişkimize döndürdü. Taksici kendisi ile ilgili spesifik bilgiler vermeyi bıraktı. Ataşehir’deki residance isimlerine baktı ve isimlerin İngilizce olmasını sert bir dille eleştirdi. Dikkatli baktığımda lüks residance sitelerin isimlerin tamamen İngilizce değil, yarısının Türkçe firma ismi, diğer yarısının da İngilizce bilim kurgu terimlerinden oluştuğunu fark ettim. Bu bilgiyi taksici ile paylaştım. Taksici durdu ve isimlere baktı, anlamadı. Ben de tek tek gösterdim bak; Aytur Stargate, Solakoğlu Starlet, Memişler Fireforce, Atakoğlu Galactica…  Firma isimlerinin sonundaki bilim kurgu-uzay terimlerini açıklamaya çalıştım. Ama taksici onlarla ilgilenmiyordu, neden bu şekilde isim koyma ihtiyacı duydukları ile ilgileniyordu. Neden dedi. Ben de residance tipi evlerde her şeyin düşünülmüş olduğunu söyledim. Spor salonundan açık kapalı havuza, evlerin tozunu çeken otomatik süpürgeden 24 saat hizmet veren tamircilere kadar her şey düşünülmüştür dedim. Her şeyi düşünen adamlar ileride uzaylı istilası olduğunda da yararlı cemiyet gibi görünmek için böyle uzaylı isimleri koyuyorlar dedim. Yani olası bir uzaylı istilasında Türkiye’de yüzbinlerce olan Merve Apartmanı’nın hiçbir şansı yok diye de ekledim.

 

Taksici bana baktı ve hiç gülmedi. O gülmeyince ben de gülmeye hazırladığım yüz kaslarımı geri yerine yerleştirdim. Taksici kendi oturduğu apartmanın adının ‘Samanyolu Apartmanı’ olduğunu söyledi ve ciddi bir ifade ile olası bir uzaylı istilasında durumlarının ne olacağını bana sordu. Ufo ve uzay bilimleri uzmanı Haktan Akdoğan’a yapılacak şakayı taksiciye yaptığım için kendimi çok zor bir duruma sokmuştum ama cevap vermek zorundaydım, “Samanyolu; güneş sisteminin de içinde bulunduğu gökada, bir taraftan da eskimeyen bir şarkı, sizin durum kritik yani” diyebildim. Taksici benim cevaplarımı muallak bulmuş olmalı ki akıllı telefonunu çıkardı ve internete girdi. Kenara çekilip dörtlüleri yakılmış takside duruyorduk ve taksici benim söylediklerimi teyit etmek için internete bakıyordu, işte internet böylesine çokbilmiş düşmanı bir şeydir. İnternet yüzünden artık kimse rahatça sallayamıyor, yaptığınız şakanın ucunu kaçırdığınızda hayatınıza kaldığınız yerden devam edemiyorsunuz. Taksiciye gidelim de diyemiyordum, adam hızla okuyordu, okuduğunu anlaması ve arkadaşlarını çağırıp benim canıma okumasını daha fazla bekleyemedim. Taksimetre de 27,60 yazıyordu, ben de 40 lirayı şoför mahalline hızla bıraktım ve duran taksinin kapısını açıp atladım, birkaç kez de yuvarlanıp kaldırıma çıktım. Oradan bir minibüse bindim, hatlı minibüs değil şirket servisiydi ama kimse bana ses çıkarmadı, in demedi. Üsküdar’daki evimin yerine Beylikdüzü’nde bir yerde indim, çok çalışıp işleri yoluna koyunca hanımı ve çocuğu da yanıma aldırdım.